Ticari bir işletme için birinci öncelik
karlılık mı olmalı yoksa eşitlik, gelir bölüşümünün adil dağılımı, hak, hukuk
adalet, vatan, millet gibi sosyal değerler mi daha öncelikli olmalıdır ? Bankanın Merkez Şube müdürü olarak Denizli'de görevli olduğum dönemde, ihracatçı, sanayici ve ekonominin diğer
önemli aktörleri ile birlikte 2003 yılında katıldığım bir seminerde Prof. Dr. Armağan
KIRIM (Allah rahmet eylesin) salondakilere özetle bu soruyu sorduğunda, benim de
dahil olduğum çoğunluk el kaldırma yöntemi ile sosyal değerlere öncelik veren
ikinci seçenekten yana görüş bildirdi. Paradan daha değerli şeylerin olduğunu
salonun çoğunluğu ile birlikte onaylamış olmanın iç mutluluğu ile salonu
gözlemlerken, Armağan hoca'nın, " sizlerin hiç biri işletme
sahibi/patron olamazsınız ! eğer bir firmanız var ise o da yakında
batacaktır" sözü
ile salonun buz kestiğini ve boncuk boncuk terlediğimi hatırlıyorum. Hoca
haklıydı, benimle birlikte ikinci seçenekten yana görüş bildirenler, benim gibi
(bankacılar, firmaların finansal yöneticileri vb.) ücretli çalışanlardı,
oradaki patronlar ise birinci seçenekten yana görüş bildirmişlerdi.
Ticari bir işletme, faaliyetine devam
edebilmek için karlılığı gözetmek zorundadır. Firma eğer faaliyetlerinde karlılğı gözetmez ise
hızla öz kaynağını yitirir ve sonuçta kapanmak zorunda kalacaktır. Karlılık
tıpkı insan vücudunun yaşamını devam ettirmesi için enerjiye ihtiyaç duyması
gibidir. İnsan vücudu beslenme yolu ile bu enerjiyi alır ve gelişir. Eğer
enerji alamaz ise yavaşlar ve güçsüz kalır. Piyasayı kamu yararına düzenlemek
için faaliyet gösteren kamu kuruluşlarını ve Sosyal Güvenlik Kurumunu burada
ayrı tutmalıyız. Sosyal Güvenlik Kurumunun faaliyetleri sonucunda kar etmesini
beklemek anayasamızda yer alan sosyal devlet ilkesi ile bağdaşmamaktadır ve tüm
çağdaş ülkelerde sosyal güvenlik sistemi aktüeryal denge gözetilerek ve bir
miktar devlet tarafından sübvanse
edilerek faaliyet göstermektedir. Piyasa koşullarında faaliyet gösteren
ticari firmaların ise bu tür bir sosyal görevi bulunmamakta ve faaliyet
zararlarını karşılamak için devlet bütçesinden sübvanse edilmesi söz konusu
olmamaktadır.
Finansal yönetimde gözetilen ilkelerin
birisi firmanın faaliyetleri sonucunda fon/kaynak yaratma kapasitesinin
mevcudiyeti iken diğer önemli ilke ise likiditedir. Firma faaliyetlerinden
zarar etse bile eğer öz kaynakları güçlü ise kısa vadede sorun yaşamayacak ve
öz kaynakları yettiği, piyasa itibarı devam eteği müddetçe faaliyetine devam
edebilecektir. Fakat, firma istediği kadar karlı, öz kaynakları güçlü olsun, günü gelmiş borçlarını
ödeyecek yeterli likiditeye sahip değilse hızla itibar kaybına uğrayacak ve faaliyetine
devam edemeyecektir. Karlılığı insan vücudu için enerjiye benzettiğimizde
likiditeyi de hava ve su ya benzetebiliriz. İnsan vücudu istediği kadar iyi
beslenmiş/gelişmiş olsun, yaşamsal öneme haiz hava ve suya kısa sürede ulaşamaz
ise canlı kalamayacaktır. Bu endişe ile gereğinden fazla likidite tutulması
ise kaynakların etkin olmayan kullanımını ve karlılıkta düşüşü doğuracaktır.
Firma için optimin likidite düzeyini
belirlemek üzere literatürde Cari Oranın* 2, likidite/asit-test oranını** 1 olması
gibi formüller geliştirilmiş ise de firmaya ve içinde bulunan piyasanın ve
genel ekonominin şartlarına göre bu oranların da değişebileceğini kabul etmek,
bu verileri destekleyici oran ve rasyo analizi yöntemlerinden de faydalanmak
gerekir. Karlılık likidite ikilemi finansal yönetimin önemini artırmış ve bilim haline getirmiştir.
Ticari firmaların faaliyetine devam edebilmesi
karlılık ve likidite dengesinin çok iyi gözetilmesini gerektirmektedir. Günümüzde küçük ölçekli firmalarda finansal yönetim, firma sahiplerince yapılmakta veya muhasebe ve mali işler biriminin altında faaliyet göstermekle iken,
firmanın ölçeğinin büyümesi ve kurumsallaşma düzeyindeki artışa bağlı olarak,
büyük ölçekli firmalarda Finansal Yönetim birimi olarak ayrı bir birim olarak profesyonel kadrolarca yapılmakta hatta Genel Müdür Yardımcısı düzeyinde yönetilmektedir.
Geçmişte firmaya nakit temininden ibaret
görülen finansal yönetime bakış açısı zamanla gelişme kaydetmiş olup, bu gün
itibariyle bir işletmenin yatırım, finansman ve kar payı kararlarından sorunlu
birim haline gelmiş, yani işletmeye sadece fon sağlamaktan çıkmış,
bu fonun nasıl ve nerelerde kullanılacağı kararlarının alınmasında da etken
haline gelmiştir. Bu değişime paralel olarak Finansal Yönetim bölümünün
temel amacı işletmenin maksimum karlılık rakamına ulaşması olmaktan çıkmıştır.
Finansal yönetimin profesyonel kadrolarca yapıldığı bu günkü
modern yaklaşımda Finansal Yönetim bölümünün temel amacı firmanın piyasa değerinin maksimize edilmesidir. Finansal yöneticinin alacağı, yatırım, kar dağıtımı ve finansal kararlar işletme ile
birlikte firmanın piyasa değerini de etkilemektedir. Yatırımcının kazancının kar dağıtımı + sermaye kazancı (Hisse senedi değer artışı) olarak hesaplandığını dikkate aldığımızda firmanın piyasa değerinin maksimize edilmesinin yatırımcının servetinin artması anlamına geldiğini ve firmanın yeni yatırımlar için daha kolay ve daha uygun şartlarla finansman temin etmesi sonuçlarını doğurduğunu ifade etmek isterim.
(*) Cari oran= Toplam dönen varlıklar/toplam kısa vadeli yabancı kaynaklar.
(**) Asit-test oranı= (Toplam Dönen varlıklar - stoklar- Diğer dönen varlıklar) / Toplam kısa vadeli yabancı kaynaklar
(*) Cari oran= Toplam dönen varlıklar/toplam kısa vadeli yabancı kaynaklar.
(**) Asit-test oranı= (Toplam Dönen varlıklar - stoklar- Diğer dönen varlıklar) / Toplam kısa vadeli yabancı kaynaklar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder