1 Mayıs 2014 Perşembe

Finansal Yönetimde Karlılık ve Likidite ikilemi

Ticari bir işletme için birinci öncelik karlılık mı olmalı yoksa eşitlik, gelir bölüşümünün adil dağılımı, hak, hukuk adalet, vatan, millet gibi sosyal değerler mi daha öncelikli olmalıdır ? Bankanın Merkez Şube müdürü olarak Denizli'de görevli olduğum dönemde, ihracatçı, sanayici ve ekonominin diğer önemli aktörleri ile birlikte 2003 yılında katıldığım bir seminerde Prof. Dr. Armağan KIRIM (Allah rahmet eylesin) salondakilere özetle bu soruyu sorduğunda, benim de dahil olduğum çoğunluk el kaldırma yöntemi ile sosyal değerlere öncelik veren ikinci seçenekten yana görüş bildirdi. Paradan daha değerli şeylerin olduğunu salonun çoğunluğu ile birlikte onaylamış olmanın iç mutluluğu ile salonu gözlemlerken, Armağan hoca'nın, " sizlerin hiç biri işletme sahibi/patron olamazsınız !   eğer bir firmanız var ise o da yakında batacaktır" sözü ile salonun buz kestiğini ve boncuk boncuk terlediğimi hatırlıyorum. Hoca haklıydı, benimle birlikte ikinci seçenekten yana görüş bildirenler, benim gibi (bankacılar, firmaların finansal yöneticileri vb.) ücretli çalışanlardı, oradaki patronlar ise birinci seçenekten yana görüş bildirmişlerdi.


Ticari bir işletme, faaliyetine devam edebilmek için karlılığı gözetmek zorundadır. Firma eğer faaliyetlerinde karlılğı gözetmez ise hızla öz kaynağını yitirir ve sonuçta kapanmak zorunda kalacaktır. Karlılık tıpkı insan vücudunun yaşamını devam ettirmesi için enerjiye ihtiyaç duyması gibidir. İnsan vücudu beslenme yolu ile bu enerjiyi alır ve gelişir. Eğer enerji alamaz ise yavaşlar ve güçsüz kalır. Piyasayı kamu yararına düzenlemek için faaliyet gösteren kamu kuruluşlarını ve Sosyal Güvenlik Kurumunu burada ayrı tutmalıyız. Sosyal Güvenlik Kurumunun faaliyetleri sonucunda kar etmesini beklemek anayasamızda yer alan sosyal devlet ilkesi ile bağdaşmamaktadır ve tüm çağdaş ülkelerde sosyal güvenlik sistemi aktüeryal denge gözetilerek ve bir miktar devlet tarafından sübvanse  edilerek faaliyet göstermektedir. Piyasa koşullarında faaliyet gösteren ticari firmaların ise bu tür bir sosyal görevi bulunmamakta ve faaliyet zararlarını karşılamak için devlet bütçesinden sübvanse edilmesi söz konusu olmamaktadır.

Finansal yönetimde gözetilen ilkelerin birisi firmanın faaliyetleri sonucunda fon/kaynak yaratma kapasitesinin mevcudiyeti iken diğer önemli ilke ise likiditedir. Firma faaliyetlerinden zarar etse bile eğer öz kaynakları güçlü ise kısa vadede sorun yaşamayacak ve öz kaynakları yettiği, piyasa itibarı devam eteği müddetçe faaliyetine devam edebilecektir. Fakat, firma istediği kadar karlı, öz kaynakları güçlü olsun, günü gelmiş borçlarını ödeyecek yeterli likiditeye sahip değilse hızla itibar kaybına uğrayacak ve faaliyetine devam edemeyecektir. Karlılığı insan vücudu için enerjiye benzettiğimizde likiditeyi de hava ve su ya benzetebiliriz. İnsan vücudu istediği kadar iyi beslenmiş/gelişmiş olsun, yaşamsal öneme haiz hava ve suya kısa sürede ulaşamaz ise canlı kalamayacaktır. Bu endişe ile gereğinden fazla likidite tutulması ise kaynakların etkin olmayan kullanımını ve karlılıkta düşüşü doğuracaktır.

Firma için optimin likidite düzeyini belirlemek üzere literatürde  Cari Oranın* 2, likidite/asit-test oranını** 1 olması gibi formüller geliştirilmiş ise de firmaya ve içinde bulunan piyasanın ve genel ekonominin şartlarına göre bu oranların da değişebileceğini kabul etmek, bu verileri destekleyici oran ve rasyo analizi yöntemlerinden de faydalanmak gerekir. Karlılık likidite ikilemi finansal yönetimin önemini artırmış ve bilim haline getirmiştir.
  
Ticari firmaların faaliyetine devam edebilmesi karlılık ve likidite dengesinin çok iyi gözetilmesini gerektirmektedir. Günümüzde küçük ölçekli firmalarda finansal yönetim, firma sahiplerince yapılmakta veya muhasebe ve mali işler biriminin altında faaliyet göstermekle iken, firmanın ölçeğinin büyümesi ve kurumsallaşma düzeyindeki artışa bağlı olarak, büyük ölçekli firmalarda Finansal Yönetim birimi olarak ayrı bir birim olarak profesyonel kadrolarca yapılmakta hatta Genel Müdür Yardımcısı düzeyinde yönetilmektedir. 

Geçmişte firmaya nakit temininden ibaret görülen finansal yönetime bakış açısı zamanla gelişme kaydetmiş olup, bu gün itibariyle bir işletmenin yatırım, finansman ve kar payı kararlarından sorunlu  birim haline gelmiş, yani işletmeye sadece fon sağlamaktan çıkmış, bu fonun nasıl ve nerelerde kullanılacağı kararlarının alınmasında da etken haline gelmiştir. Bu değişime paralel olarak  Finansal Yönetim bölümünün temel amacı işletmenin maksimum karlılık rakamına ulaşması olmaktan çıkmıştır. 


Finansal yönetimin profesyonel kadrolarca yapıldığı bu günkü modern yaklaşımda Finansal Yönetim bölümünün temel amacı firmanın piyasa değerinin maksimize edilmesidir. Finansal yöneticinin alacağı, yatırım, kar dağıtımı ve finansal kararlar işletme ile birlikte firmanın piyasa değerini de etkilemektedir. Yatırımcının kazancının kar dağıtımı + sermaye kazancı (Hisse senedi değer artışı) olarak hesaplandığını dikkate aldığımızda firmanın piyasa değerinin maksimize edilmesinin yatırımcının servetinin artması  anlamına geldiğini ve firmanın yeni yatırımlar için daha kolay ve daha uygun şartlarla finansman temin etmesi sonuçlarını doğurduğunu ifade etmek isterim.

(*) Cari oran= Toplam dönen varlıklar/toplam kısa vadeli yabancı kaynaklar.

(**) Asit-test oranı= (Toplam Dönen varlıklar - stoklar- Diğer dönen varlıklar) / Toplam kısa vadeli yabancı kaynaklar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder